Vekalet Sözleşmesi

I. Vekalet Sözleşmesi Nedir?

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda vekalet sözleşmesi vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi
veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmaktadır.

Vekalet sözleşmesi birçok farklı şekilde karşımıza çıkabilmektedir. Bir davanın takibi için bir avukat ile anlaşılması, marka vekili ile bir marka başvurusunun yapılması için anlaşılması, mali müşavirin bir tacirin defterlerini tutması, bir malvarlığının idaresi için anlaşma yapılması, tedavi amacıyla bir hekime başvurulması gibi hallerde taraflar arasında bir vekalet sözleşmesi kurulmuş olmaktadır.1

Vekalet sözleşmesi bir iş görme sözleşmesidir. Ancak vekalet sözleşmesinin konusunun Kanun’da özel olarak düzenlenmiş bir işgörme sözleşmesi kapsamında olmaması gerekmektedir. Örneğin kanunda düzenlenen hizmet sözleşmesi de bir işgörme sözleşmesidir ve vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturamaz.

Vekalet sözleşmesi, tanımı itibariyle eser sözleşmesi ve hizmet sözleşmesine benzer görünmektedir. Ancak vekalet sözleşmesinin kendine özgü ve ayırt edici bazı unsurları bulunmaktadır. Vekalet sözleşmesi, bağımsızlık unsuruyla hizmet sözleşmesinden, sonucun üstlenilmemesi unsuruyla da eser sözleşmesinden ayrılmaktadır.

II. Vekalet Sözleşmesinin Unsurları

Vekâlet sözleşmesi, vekâlet veren ile vekil arasında akdedilen, vekilin vekalet verenin menfaatine ve iradesine uygun bir sonuca yönelik iş görmeyi üstlendiği bir sözlemedir. Bu sözleşme türünde vekilin üstlendiği iş görme borcu belli bir süre kısıtlaması olmaksızın görülür ve sonucun gerçekleşmemesi rizikosu da vekilin üzerinde değildir. Vekâlet sözleşmesi, hukuki niteliği itibariyle sürekli borç ilişkisi doğuran, rızai bir sözleşme olup; ücretin vekâlet sözleşmesinin zorunlu bir unsuru olmaması nedeniyle vekâlet sözleşmesi, eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Tarafların sözleşmede ücret kararlaştırmaları durumunda ise vekâlet sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme halini alır.2

Vekalet sözleşmesinin zorunlu ve zorunlu olmayan unsurları bulunmaktadır. Vekilin iş görme borcu, müvekkilin yararına ve iradesine uygun iş görme ve sonucun gerçekleşmesinin üstlenilmemesi ile bağımsızlık zorunlu unsurlar; ücret ve sözleşmenin istenilen zaman sona erdrilip erdirilemeyeceği hakkı ise ihtiyari unsurlardır.

1. İş Görme Borcu

Vekalet sözleşmesinin ilk ve en temel unsuru bir işin görülmesidir. Vekalet sözleşmesi, ortada görülecek bir iş ve onun görülmesi için tayin edilecek bir vekil ihtiyacı durumunda ortaya çıkacaktır. Kanundaki tanımından hareketle vekalet sözleşmesinin konusunu herhangi bir hukuki işlem veya maddi bir eylemin yapılması oluşturmaktadır. Bunun aksi olan bir işi yapmaktan kaçınma veya yapmama edimleri vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturmaz.

Vekalet sözleşmesi vekile temsil yetkisi verebilidği gibi her veklaet sözleşmesinde vekil, aynı zamanda temsilci olmaz. Bu noktada vekalet sözleşmesini maddi bir işlem yapma ve hukuki bir işlem yapma olarak iki türe ayırmak mümkündür. Vekâlet sözleşmesinin konusunu maddi fiiller oluşturduğu takdirde burada vekilin, vekâlet veren için hukuki muamele yaparak ya da hukuki muamele benzeri fiilleri gerçekleştirerek haklar kazanması ya da borçlar yüklenmesi söz konusu değildir. Maddi fillere örnek olarak hekimin hastayı muayene veya tedavi etmesi, mimarlık faaliyetleri3, öğretmenin öğrenciye ders vermesi, sebrest muhasebecilik faaliyeti4 gösterilebilir.

2. Vekil Edenin Yararına ve İradesine Uygunluk

Vekaletin söz konusu olabilmesi için vekalete konu işin başkasına ait olması ve o başkasının menfaatine yapılması gerekmektedir. Vekil, vekil edenin nam ve hesabına hareket eder. Müvekkil, vekalet sözleşmesi ile vekilden belirli bir işin yapılmasını veya belirli bir hizmetin ifa edilmesini istemektedir. Vekil ise müvekkilin bu isteğine uygun olarak söz konusu işi veya hizmeti ifa etmektedir.

Vekilin, başka bir üçüncü kişinin menfaatine uygun hareket etmesi de mümkündür. Buna üçüncü kişi lehine vekalet denir. Ancak, üçüncü kişi lehine vekaletten bahsedebilmek için üçüncü kişinin vekile karşı doğrudan talep hakkına sahip olduğu olduğu bir durumun varlığı gerekmektedir. Bu duruma örnek olarak cezaevinde tutuklu bulunan bir yakınını kamu davasında temsil etmesi için bir kişinin avukat ile akdettiği
avukatlık sözleşmesi gösterebilir.

3. Sonucun Gerçekleşmeme Riskinin Üstlenilmemesi ve Bağımsızlık

Vekil, vekalet sözleşmesiyle kararlaştırılan işi yerine getirmekle yükümlüdür. Ancak vekil bütün özeni göstermesi rağmen sonuç gerçekleşmeze bundan soorumlu değildir. Bunun sonucuna vekil değil, müvekkil katlanacaktır. Bu kapsamda vekalet sözleşsinde vekilin yalnızca özen sorumluluğu vardır, sonuç sorumluluğu bulunmamaktadır.

Bu özelliğiyle vekalet sözleşmesi eser sözleşmesinden keskin bir şekilde ayrılmaktadır. Eser sözleşmesinde yüklenicinin sonucu sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak vekalet sözleşmesinde vekil sonucu garanti edemez. Yargıtay da çeşitli kararlarında vekilin işini yaparken, basiretli bir vekilin göstereceği özeni göstermek zorunda olup, en hafif kusurundan dahi sorumlu olduğunu ve arzu edilen sonucun gerçekleşmesi için elinden gelen her türlü çabayı ve özeni göstermiş olması durumunda sonucun elde edilmemesinden dolayı sorumlu olmayacağı hususuna değinmektedir.5

Vekalet sözleşmesinde vekil, müvekkilden bağımsızlık olarak hareket etmektedir. Ancak bu bağımsızlık kımsi bir bağımsızlıktır. Çünkü vekil müvekkilden talimat alarak hareket eder. Ancak işin ifa edilmesi sırasında mesleki bilgi ve tecrübe gerektiren alanlarda söz konusu iş uzmanlık gerektirdiği için müvekkilden bağımsız hareket eder. Yani işin yapılması noktasında müvekkilden talimat alır ancak işin ne şekilde yapılacağı uzmanlık gerektiriyorsa vekil talimatla değil bağımsız bir şekilde çalışır. Buna örnek olarak hekimlik ve avukatlık faaliyetleri gösterilebilir.

Bağımsızlık unsuru vekalet sözleşmesini hizmet sözleşmesinden ayıran en temel unsurdur. Hizmet sözleşmesinde işçi yapacağı işiişverenin emrine uygun biçimde ve işverenin denetimi altında çalışır. Oysa vekilin müvekkil talimatlarına uyma zorunluluğu olmakla beraber işin ifası sürecinde müvekkilin talimatlarına bağımlı bir biçimde hareket etmesi söz konusu olamayacaktır. Bu nedenle vekilin müvekkilin emri altında çalıştığından bahsedilemez. Böyle bir durumda sözleşme, hizmet sözleşmesi kapsamına girecektir.

4. Ücret

Ücret, vekalet sözleşmesinin zorunlu bir unsuru değildir. Ancak vekalet sözleşmesinin tanımını düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 502’nci maddesinin üçüncü fıkrasında sözleşmenin tarafları arasında ücret ödeneceğinin belirtilmiş olması veya ücret verilmesi yolunda bir teamül bulunması hallerinde ücret verileceği ifade edilmiştir.

Ücret, sözleşme kurulurken kararlaştırılacağı gibi, kurulduktan sonra da kararlaştırılabilir. Açık bir şekilde veya örtülü olarak da bir ücret anlaşması yapılabilir. Ancak ücrete ilişkin bir ihtilaf çıkması durumunda sözleşmede ücretin kararlaştırıldığına ilişkin ispat yükü vekil üzerindedir.6

Taraflar herhangi bir ücret anlaşması yapmamışlarsa, vekile ücret ödenmesi hususunda bir teamül olup olmadığına bakılır. Eğer vekile ücret ödenmesi hususunda bir teamül mevcutsa, müvekkilin vekile karşı bir ücret ödeme yükümü söz konusu olacaktır. Örneğin vekil, hekim, mimar, muhasebeci, banka şeklinde iş görmeyi bir serbest meslek olarak ifa etmekteyse, vekile müvekkilin ücret ödemesi teamülden sayılmaktadır.

Vekilin ücret isteme hakkı bazı kanunlarda özel olarak düzenlenmektedir. Bu hükümler Türk Medeni Kanunu m.550/IV (vasiyeti yerine getirme görevlisi); Avukatlık Kanunu m.163 (avukatlık sözleşmesinin kapsamı) ve Avukatlık Kanunu m.164 (avukatlık ücreti); Noterlik Kanunu m.1 12 (noterlerin alacakları ücretler), Türk Ticaret Kanunu m.22 (tacirin ücret isteme hakkı) şeklindedir.

tarafların ücret konusunda anlaşmaları ancak ücretin miktarını belirlememeleri durumunda hakim vekilin yaptığı işin niteliğine ve uzmanlık derecesine göre bir ücret belirler. Burada hakim, meslek oda ve birliklerine üye olanların ifa ettikleri faaliyetlere yönelik asgari veya azami ücrete ilişkin tarifelerden yararlanabilecektir. Örneğin, avukatların ve noterlerin alacağı asgari ücretler, bu kişilerin bağlı oldukları meslek odaları tarafından hazırlanır, Adalet Bakanlığı tarafından onaylanır ve bu kişilerin yapacakları işlerde bu ücret tarifeleri esas alınır.

5. Fesih Hakkı

Türk Borçlar Kanunu’nun 512’inci maddesinwe göre her iki taraf da dilekdikleri zaman sözleşmeyi sona erdirme hakkına sahiptirler. Vekilin tek taraflı olarak vekalet sözleşmesini sona erdirmesine istifa; müvekkilin tek taraflı olarak sözleşmeyi sona erdirmesine ise azil denmektedir.

III. Vekalet Sözleşmesinin Kapsamı ve Vekalet Sözleşmesine Konu Edilemeyecek Haklar

Veklaet sözleşmesinin kapsamı tarafların irade ve rızalarına uygun olarak ve kanuna uygun düştüğü ölçüde belirlenir. Sözleşme özgürlüğü kapsamında taraflar sözleşmenin konusunu serbestçe belirleyebilirler. Ancak bunun bazı istisnaları bulunmaktadır. Şahsa sıkı sıkya bağlı haklar, vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturamaz. Bu kapsamda nişanlanma, evlenme, boşanma, evlat edinme, isim değişikliği, manevi tazminat isteminde bulunmak gibi şahsa sıkı sıkıya bağlı olan haklar vekile vereilemez. Başkası adına bu işlemlerin yapılması mümkün değildir.

Vekalet sözleşmesinde özel temsil yetkisi gerektiren haller ise kanunun 504’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.

IV. Tarafların borçları

1. Vekilin Hak ve Borçları

Veklate sözleşmesi esas itibariyle tarafların birbirine güvenine dayalıdır. Bu güven ilişkisi kapsamında vekilin vekalet verene karşı borçları; vekâlet sözleşmesi kapsamında üstlendiği işi özenle görme borcu, sadakat ve sır saklama borcu, vekâlet verenin talimatlarına uyma borcu, hesap verme ve vekâlet ilişkisi dolayısıyla aldıklarını iade borcu ile işi şahsen ifa borcudur.

a. İşi Özenle Görme Borcu

Vekil vekâlet sözleşmesi kapsamında yüklendiği işi özen ve sadakatle yerine getirme yükümlülüğü altındadır. Özen borcundan doğan sorumluluğun belirlenirken dikkate alınacak kriter benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranıştır. Dolayısıyla vekilin göstermesi gereken özen onun kişisel yetenek ve becerilerine göre değil, benzer alanlarda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli vekile göre tespit edilecektir.

Vekilin özen borcunu ihlal ettiğini ispat yükümlülüğü vekâlet verenin üzerindedir. Vekâlet verenin söz konusu ispat yükümlülüğünü yerine getirmesi halinde vekilin sorumluluktan kurtulabilmesi için bu husustaki kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Örneğin avukatın müvekkilin yanlış beyanı sebebiyle zamanaşımına uğramış bir alacak için dava açması durumunda, vekilin bu durumu ispat etmesiyle sorumluluktan kurtulacaktır.

b. Vekilin Sadakat ve Sır Saklama Borcu

Sadakat borcu, sözleşme süresi boyunca vekilin, vekalet verenin menfaatlerine uygun olarak hareket etmesini ifade eder. sözleşmede açıkça kararlaştırılmasa bile vekil vekâlet verenin menfaatine hareket etmek, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak yükümlülüğü altındadır. Sadakat borcuna, bilgi verme ve sır saklama yükümlülüğü de girer.

Vekilin sır borcu gerek sözleşme aşamasında gerekse sözleşmenin sona ermesinden sonra devam eder. Bu kapsamda vekil sözleşmenin sona ermesinden sonra da vekâlet verenin menfaatinin bulunması halinde, yapmış olduğu iş dolayısıyla öğrendiği sırlarını saklamakla yükümlüdür. Sır saklama borcuna aykırılık halinde vekilin şartları oluşmuşsa maddi ve manevi tazminat ödeme yükümlülüğü gündeme gelebilir. Ayrıca TCK m.155 kapsamında güveni kötüye kullanma ya da TCK m.258 kapsamında göreve ilişkin sırları açıklama suçu oluşabilir.

c. Talimatlara Uyma Borcu

Vekil vekâlet verenin iradesine ve talimatına uygun bir şekilde iş görmekle yükümlüdür. Talimat yapılacak işin kapsamının daraltılması ve somutlaştırılmasıdır. Ancak vekil, vekâlet verenin hukuka ya da ahlaka aykırı olan veya irade bozukluğu sebebiyle geçerli olmayan talimatına da uymak zorunda değildir.

Vekilin talimattan haksız olarak ayrılması halinde, bu durum vekil ile işlem yapan üçüncü kişiye ancak üçüncü kişinin biyi niyetli olması halinde ileri sürülebilir. Bu halde yapılan işlem vekâlet vereni bağlamaz. Üçüncü kişinin iyi niyetli olduğu (talimat ile getirilen sınırlamayı bilmediği ve bilmesinin gerekmediği) hallerde vekâlet veren vekilin yaptığı işlemle bağlı olur. Ancak bu durumda vekil, vekâlet verenin bu yüzden uğradığı zararı tazmin etmedikçe vekâletten doğan borcunu ifa etmiş olmaz.

d. Vekilin Hesap Verme Borcu

Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermekle yükümlüdür. Bu hesap verme hem görülen işle ilgili bilgi verme hem de iş sebebiyle meydana gelen ücret, masraf ve tazminat hakkında hesap vermeyi kapsar. Hesap verme borcu sadece hukuki işlemlere ilişkin vekâlet sözleşmesi bakımından
değil, maddi fiillere ilişkin vekâlet bakımından da söz konusu olur. Bu borç iş sözleşme sonlanan kadar devam eder.

e. Vekilin İade Borcu

Vekil, vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür. Vekilin iade borcunun kapsamına üçüncü kişilerden aldıkları ve bizzat vekâlet veren tarafından verilen ve fakat kullanılmayan hak ve alacaklar da dahildir.

Bu kapsamda vekil, üçüncü kişilerden elde ettiği hak ve alacaklar ile vekâlet verenden aldığı ve kullanılmayan avans, makbuz, belge (satılamayan taşınmazlara ilişkin tapu senetleri), sertifika, fatura, muhasebe kayıtları ile alet ve araçları somut olay çerçevesinde dürüstlük kuralına göre iade ile yükümlü olduğu zamanda geri vermelidir. Vekilin iade ile yükümlü olduğu belgeleri vermede gecikmesi durumunda vekâlet verenin bundan doğan zararını da tazmin yükümlülüğü bulunmaktadır.

f. Vekilin İşi Şahsen Yapma Borcu

Vekâlet sözleşmesinde vekilin kişiliğinin, mesleki bilgisinin ve tecrübesinin önemli olması ve sözleşmenin taraflar arasındaki güven ilişkisine dayanması sebebiyle, vekil işi bizzat görmekte yükümlüdür. Ancak bunun üç istisnası bulunmaktadır. Buna göre vekâlet veren vekâlete konu işi başkasının görmesine açık veya zımni olarak rıza gösterebilir veya teamül işin başkası tarafından görülmesini mümkün kılabilir veya işin başkası tarafından yapılmasını durum zorunlu kılabilir.

Avukata verilen vekaletnamede ise başkasını tevkile yetki tanınmış ise, yazılı sözleşmede aksine açık bir hüküm olmadıkça, işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip ettirebilir. Dolayısıyla avukatın yerine başkasını ataması ya da işi başka bir avukatla takip etmesi için vekâletnamesinde tevkil yetkisi verilmiş olması yeterlidir. Bu yetkinin varlığı halinde ayrıca vekâlet sözleşmesinde vekilin buna yetkisinin açıkça düzenlenmesine gerek yoktur.

2. Vekalet Verenin Hak ve Borçları

Vekâlet verenin borçları, vekâletin gereği gibi ifası için vekilin yaptığı giderleri ve verdiği avansları ödeme borcu, vekilin yine vekâletin ifası için üstlendiği borçlardan onu kurtarma borcu ve vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararları tazmin borcudur.

a. Vekil Tarafından Yapılan Masrafları ve Verilen Avansları Ödeme Borcu

Vekâlet verenin vekil tarafından yapılan masraflar ile verilen avanslardan sorumlu olması için öncelikle ortada geçerli bir vekâlet sözleşmesi olması gerekir. Vekil yaptığı masraflar ile verdiği avansları talep edebilmesi için, bu harcamaları işin görülmesi için yapmış olmalıdır. . Ayrıca bu borç, vekâlet veren tarafından arzu edilen sonucun elde edilmesine de bağlı değildir. Vekâlet verenin arzu ettiği sonuç gerçekleşmemiş olsa dahi şartları gerçekleşmişse vekil yaptığı masrafları ve verdiği avansı talep edebilir. Bu masrafların somut olarak faydalı olup olmamasına önem arz etmez. Burada önemli olan vekilin söz konusu masrafları vekâlet verenin talimatlarına ve özen borcuna uygun olarak yapıp yapmadığıdır.

b. Vekili Vekâlet Veren Hesabına Yüklendiği Borçlardan Kurtarma Borcu

Vekâlet veren vekili vekâletin ifası amacıyla yüklendiği borçlardan kurtarmakla yükümlüdür. Bu hüküm, dolaylı temsil yoluyla vekâletteuygulanmaktadır. Çünkü doğrudan temsil yoluyla vekâlette, vekil, vekâlet veren adına işlem yaptığından yapılan işlemin sonuçları doğrudan vekâlet veren üzerine doğmaktadır.

Vekâlet verenin vekili borçtan kurtarma borcu vekilin vekâletin ifası için fiilen borç altına girmesi ile muaccel olur. Bunun için vekâlet verene ayrıca ihtar yapılmasına gerek yoktur. Vekâlet veren ifada bulunarak veya borcu üstlenerek veya teminat sağlayarak vekili borçtan kurtarabilir. Vekilin borcu muaccel değilse vekâlet veren borca karşılık teminat göstererek vekili borçtan kurtarabilir.

c. Vekilin Uğradığı Zararları Giderme Borcu

Vekilin uğradığızı zararlardan vekalet vereni sorumlu tutabilmek için öncelikle vekil vekâletin ifası sırasında bir zarara uğraması ve vekâletin ifası ile zarar arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Ayrıca vekilin vekalet görevini gereği gibi ifa etmiş olması gerekmektedir.

Vekâlet verenin vekilin vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararları tazmin etmesi için işin sonuçlandırılmasının beklenmesi gerekmez. Vekâlet verenin borcu vekilin zarara uğraması anında muaccel olur. Dolayısıyla bu andan itibaren vekâlet verenin borcuna faiz işletilmesi gerekir.

V. Vekalet Sözleşmesinin Kurulması

Vekalet sözleşmesi, rızai bir sözleşmedir. Tarafların birbirilerine uygun ve karşılıklı iradeleriyle kurulur. Bu sözleşmenin bir icap (öneri) ve bir kabulle başlar. Örtülü yani zımni olarak da kabul etmek mümkündür. Zira Türk Borçlar Kanunu’nun 503’üncü maddesinde “Kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme konusunda resmî sıfata sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir. İşi görme konusunda resmi sıfata sahip kişilere avukat, hekim, mühendis, mimar, banka gibi bu işleri meslekleri gereği yapan kişiler de TBK m.503 hükmüne dahil olarak gösterilmektedir. Bu iş görmeyi meslek gereği yapan bu kişiler sunulan öneriyi kabul etmiyorlarsa derhal reddetmelidirler. Aksi takdirde vekalet sözleşmesi kurulmuş sayılacaktır.7

VI. Vekalet Sözleşmesinin Şekli

Türk Borçlar Kanunu’nun 12’nci maddesine göre sözleşmeler için özel bir şekil şartı öngörmemişse, sözleşme hiçbir şekle bağlı değildir. Kanunda vekalet sözleşmesini düzenleyen maddelerde de vekalet sözleşmesine ilişkin herhangi bir şekil şartı getirilmemiştir. Bu nedenle vekalet sözleşmesinin kurulması kural olarak herhangi bir şekle bağlı değildir. Vekalet sözleşmesinin tarafları bu sözleşmeyi arzularına göre sözlü, adi yazılı veya resmi yazılı şekilde yapabilirler.

Ancak istisnai olarak Taşınmaz Simsarlığı Sözleşmesi, Kredi Mektubu, Kredi Emri, Taşınmazların Mülkiyetinin Geçirilmesini Amaçlayan Vekalet Sözleşmeleri, Avukatlık Ücret Sözleşmeleri ve kefalet sözleşmesi yazılı olarak yapılmak zorundadır.

Aynı şekilde vekâlet sözleşmesinin konusunu oluşturan işlem şekle tabi olsa dahi vekâlet sözleşmesinin şekle bağlı olarak akdedilme zorunluluğu bulunmamaktadır. Çünkü, vekilin iş görme borcunun konusu şekle tabii olan hukuki muamelenin kendisi değil; bu hukuki işlemi yapmaya yönelik iş görmedir. Örneğin, müvekkilin taşınmaz mülkiyetinin geçirilmesi veya taşınmaz üzerinde bir ayni hak tesis edilmesi için verdiği vekaletname bile şekle bağlı bulunmamaktadır.8

VII. Vekalet Sözleşmesinin Sona Ermesi

Vekalet sözleşmesinin sona ermesi; tek taraflı sona erdirme, ölüm, ehliyetin kaybı ve iflastır. Kanunda açıkça yazmamakla beraber vekaletin konuussnu oluşturan işin tamamlanması da vekalet sözleşmesini sonlandırır.

Tarafların her birinin, dilediği zaman tek taraflı olarak vekalet sözleşmesini sona erdirebilir. Ancak bu haklarını uygun olmayan zamanda kullanmaları, ilgili tarafın, bu yüzden meydana gelen zararı karşılama yükümlülüğüne sebebiyet verir.

Bu konuda Avuktalık Kanunu’nda özel düzenlemeye yer verildiği görülmektedir. Buna göre, üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır. Burada avukat fesih hakkını haklı bir sebep olmadan kullanmışsa vekâlet verenden ücret isteyemez, ücret olarak aldığını da iade ile yükümdür. Anılan hükmün ikinci fıkrası ise azle ilişkindir. Buna göre avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Dolayısıyla burada TBK m. 512 hükmünden farklı olarak avukatın müspet zararın tazminini talep edebilmesine imkân tanınmıştır. Ancak avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.9

VIII. Vekalet Sözleşmesinden Doğan Alacaklarda Zamanaşımı

Veklalet sözleşmesinden doğan alacaklar ve borçlar da zamanaşımına uğramaktadır. Müvekkilin vekilin iş
görmesine ilişkin alacağı, vekilin para alacağı ve yapmış olduğu masraflar ve uğradığı zararlar da zamanaşımına uğrayabilir. Türk Borçlar Kanunu’nun 147’nci maddesine göre vekâlet sözleşmesinden doğan her türlü alacak kural olarak 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi tutulmuştur. Bu süre müvekkilin ve vekilin alacakları için öngörülmüş zamanaşımı süresidir. Bu süre geçtikten sonra yapılan ödemeler geçerlidir ve sebepsiz zenginleşme davasına konu olmazlar.

Ancak istisnai olarak avukatlık sözleşmesinden doğan “tazminat” taleplerinde farklı bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Avukatlık kanunu’nun 40’ıncı maddesinde “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” hükmüne yer verilmiştir. Dikkat edilmelidir ki burada özel zamanaşımı sadece tazminat talepleri bakımından öngörülmüştür. Avukatla yapılan vekalet sözleşmesindne kaynaklanan tazminat dışındaki diğer alacaklarda Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan beş yıllık zamanışımı süresi uygulanır.10

Gökçe Aral

İletişim

Bizi Arayın : +90 212 909 86 34

Mail Gönderin : info@ballawfirm.com

whatsApp →

Dipnotlar
  1. ECİR, Gülşah; Vekalet Sözleşmesinin Sona Ermesi, Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2018, s.4 ↩︎
  2. ERKAN, Vehbi Umut; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Vekâlet Sözlemesinde Vekâlet Verenin Ücret Ödeme Borcu Dışındaki Diğer Borçları, AÜHFD, 2013, s.441 ↩︎
  3. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/9223 Esas, 2014/19837 Karar sayılı ve 17/10/2014 tarihli kararı ↩︎
  4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/1913 Esas, 2015/1260 Karar sayılı ve 22/04/2015 tarihli kararı ↩︎
  5. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2004/12088 Esas, 2005/1728 Karar sayılı 07/02/2005 tarihli kararı, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2004/13012 Esas, 2005/1711 Karra sayılı ve 07/02/2005 tarihli kararı ↩︎
  6. GÜLER, Ahmet Alper; Vekilin Vekalet Sözleşmesinden Kaynaklı Özen ve Sadakat Borcu, İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2019, s. 17 ↩︎
  7. GÜLER, Ahmet Alper; a.g.e. s. 21 ↩︎
  8. GÜLER, Ahmet Alper; a.g.e. s.22 ↩︎
  9. YILMAZ, Onur; Birlikte Vekalet, Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2017 s. 184 ↩︎
  10. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/3934 Esas, 2021/8014 Karar sayılı ve 07/09/2021 tarihli kararı ↩︎