I. Mirasın Paylaşılması
Miras ortaklığı, terekenin miras bırakanın vefatından mirasın paylaşılmasına kadarki süreçte mirasçılar arasındaki hukuki rejimdir. Ortaklığın amacı ise mirasın paylaşılmasıdır. Paylaşma, ortaklığa son veren hallerden biridir.
Mirasın paylaşılması, miras ortaklığının oluşumundan sona ermesine kadar olan süreç içerisinde ortaklığın sona erdirilmesine ve ortaklığın tasfiyesi sonucunda kalan pay ve değerlerin mirasçıların bireysel mülkiyetine geçirilmesine ilişkin tüm işlemleri kapsamaktadır.
Miras ortaklığının esas konusunu tereke aktifleri oluşturmaktadır. Paylaşma da aktifleri konu almaktadır. Yargısal paylaşmada da tereke pasiflerine ilişkin bir karar verilmemektedir. Ama iradi paylaşmada mirasçılar hem aktifler hem de pasiflerine ilişkin anlaşma yapabilirler.
Mirasın paylaşılması ya tüm mirasçıların iradesine dayanır. Ya da tek bir mirasçının talebiyle dahi açılabilen dava sonucundaki karara dayanır. Paylaşmanın temel kaynağı tüm mirasçıların ortak iradesidir. Tüm mirasçılar bir araya gelerek bir sözleşme ile mirası paylaşabilirler.
Kanun koyucu iradi paylaşmayı öncelemiştir. Ancak mirasçıların anlaşamaması durumunda yargısal paylaşmaya da izin vermiştir. Hem yargısal hem de iradi paylaşma açısından kısmi paylaşma da mümkündür. Kısmi paylaşma, terekedeki mal ve hakların sadece bir kısmının paylaşmaya konu edilmesidir. Bir kısım mal ve haklar üzerindeki miras ortaklığının ise devam etmesi söz konusudur.
II. Mirasın Paylaştırılması ve Taksim Sözleşmesi
Miras paylaştırma sözleşmesi, bir borç sözleşmesidir. Mirasçıların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulmaktadır.
Paylaşma sözleşmesi, Türk Medeni Kanunu’nun 676’ncı maddesinde; “Mirasçılar arasında payların oluşturulması ve fiilen alınması veya aralarında yapacakları paylaşma sözleşmesi mirasçıları bağlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Paylaştırma sözleşmesi, elden paylaşma ve yazılı paylaşma sözleşmesi olarak iki türlü yapılabilmektedir.
Paylaşma sözleşmesi; tereke aktiflerinin zorunlu olarak, pasiflerinin ise tercihen, kısmen veyahut tamamen bölünerek paylar oluşturulması ve bu payların hangi mirasçıya ait olacağına karar verilmesine ilişkin tüm mirasçıların anlaşması ile kurulan bir sözleşmedir. Paylaşma sözleşmesiyle tereke üzerindeki elbirliği ile hak sahipliği sonlandırılmaktadır. Mirasçıların bireysel hak sahipliği tesis edilmektedir. Mirasçılar miras paylarını oluşturur. Oluşturulan bu payların hangi mirasçıya tahsis edileceği konusunda karşılıklı anlaşırlar.
Mirasçıların daha önce paylaştıkları tereke değerlerini tekrar paylaşma sözleşmesine konu etmesi mümkün değildir. Daha önce miras ortaklığından çıkarılmış ve paylı mülkiyete geçirilmiş bir taşınmazın, ikinci bir paylaşma sözleşmesi ile mirasçılardan bir diğerine özgülenmesi mümkün değildir.
1. Elden Paylaşma Sözleşmesi
Türk Medeni Kanunu’nun 676’ncı maddesinde “payların oluşturulması ve fiilen alınması” nın mirasçılar arasında bağlayıcı olduğu ifade edilerek elden paylaşma sözleşmesinden bahsedilmektedir. Elden paylaşma ya da aynen paylaşma kural olarak şekle bağlı değildir.
Terekedeki değerlerin zorunlu olmadıkça satış yoluna başvurulmaksızın maddi olarak bölünmek suretiyle paylaşılmasıdır. Mirasçılar, tasarruf işlemlerini ve elden paylaşmayı terekedeki hangi değerlerin hangi mirasçıya ait olacağına ilişkin sözlü bir anlaşmayla yapmaktadır.
Elden paylaşmada taraflar arasındaki bu sözlü anlaşma borçlandırıcı işlem niteliğindedir. Ancak bu anlaşma tek başına yazılı şekilde yapılmadığı müddetçe kesin hükümsüzdür. Borç doğurmaz ve mirasçıları bağlamaz. Şekil şartının yerine getirilmemesi sebebiyle tek başına yapılması geçersiz olan bu sözleşme kendi dayanak alınarak, terekedeki değerlerin mirasçıların bireysel hak sahipliğine geçirilmesiyle elden paylaşma meydana gelir. Sonuç olarak elden paylaşmada borçlandırıcı işlem ile tasarruf işlemi aynı anda gerçekleşir.
Elden paylaşma sözleşmesi; mirasçıların hepsinin katılımıyla ve miras ortaklığına kısmen veya tamamen son verme amacıyla; tereke değerlerinin mirasçıların ferdi hak sahipliğine geçirilmesine yönelik tasarruf işlemlerinin tamamlanması suretiyle kurulan, ayni nitelikte, iradi bir sözleşmedir.
Çoğu zaman terekenin bir kısmı, nispeten önemsiz veya paylaşılması kolay ve basit değerlerden oluşur. Örneğin nakit para, ziynet eşyası, ev eşyası veya taşınır mallar genellikle elden paylaşılmaktadır.
Tapulu taşınmazlar, elden paylaştırma sözleşmesi ile paylaşılamaz. Çünkü tapulu taşınmazların devrinde resmi şekle tabi bir sözleşme olmalıdır. Fakat Yargıtay’a göre tapusuz taşınmazların paylaştırılmasında elden paylaşma yapılabilmektedir. Tapusuz taşınmaz malların mirasçılar arasında paylaştırılmasında taksiminde, yazılı paylaştırma sözleşmesi yapılması zorunluluğu yoktur. (Yarg. HGK, T. 10.03.1982, E. 1979/8-1450, K. 1982/258)
Elden paylaşma sözleşmesi zımni olarak da kurulabilmektedir. Kendisinin katılımı olmaksızın diğer mirasçılar tarafından yapılan elden paylaşma neticesinde terekedeki paradan payına düşen miktarın banka hesabına gönderilmesi neticesinde bu paranın kullanılması zımni olarak yapılmasıdır. Böyle bir durumda elden paylaşma sözleşmesi hukuken geçerli olarak kurulmuş olmaktadır.
2. Yazılı Paylaşma Sözleşmesi
Yazılı paylaşma sözleşmesi, borçlandırıcı bir işlemdir. Tüm mirasçılar, hangi tereke değerlerinin hangi mirasçıya ait olacağı konusunda irade ortaya koymaktadır. Ve karşılıklı taahhüt altına girmektedirler.
Sözleşmenin yapılmasıyla miras hisseleri mirasçılara doğrudan intikal etmemektedir. Fakat intikalin hukuki sebebi olan intikal borcu doğmaktadır. Sözleşmenin ifası için taahhüt edilen her bir hakkın ve malın devrine ilişkin tasarruf işlemlerinin mirasçılarca ayrıca yapılması gerekmektedir. Tasarruf işlemlerinin yapılmaması halinde ise ifa davası açılabilmektedir. Yazılı paylaşma sözleşmesi ile paylı mülkiyete de geçilebilmektedir.
Yazılı paylaşma sözleşmesinin geçerli olması için adi yazılı şekilde yapılması yeterlidir. Mirasçıların el yazısına ihtiyaç olmadığı gibi sözleşmede tarih bulunması da şart değildir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, taşınmazlar açısından da resmi senet düzenlenmesi gerekmediğine, adi yazılı sözleşmenin geçerli olduğuna hükmetmiştir. (Yargıtay İBHGK, E. 1950/2, K. 1952/4, T. 10.12.1952) (Yargıtay İBBGK, E. 1980/5, K. 1980/3, T. 26.11.1980)
Mirasçılar tarafından yapılan yazılı paylaşma sözleşmesinde eğer bir taşınmaz yer almaktaysa ayrıca taşınmazın tescili gerekmektedir. Eğer ki paylaşma sözleşmesi noterde yapılmamışsa vaadi yazılı şekilde yapılmışsa, mirasçıların imzalarının noter onaylı olması gerekmektedir. Aksi takdirde imzası onaylanmamış mirasçıların Tapu Sicil Müdürlüğü’ne bizzat tescil talebinde bulunması gerekmektedir. Eğer paylaşma sözleşmesi noterde düzenleme şeklinde yapılmışsa veya yazılı paylaşma sözleşmesindeki tüm imzalar noterde onaylanmışsa tek bir mirasçının talebi ile de tescil işlemi yapılabilmektedir.
Yazılı paylaşma sözleşmesinin henüz açılmamış bir miras hakkı üzerinde yapıldığında geçerli olması ise ancak miras bırakanın izni veya kendisinin bizzat katılımı ile yapılması halinde geçerli olmaktadır. Mirasbırakanın katılması veya izninin bulunmaması sözleşmeyi geçersiz kılmaktadır.
III. Mirasın Paylaştırılması Sözleşmesinin Tarafları
Paylaşma sözleşmesinin, terekede hak sahibi olan yasal veya atanmış tüm mirasçılar tarafından yapılması gerekmektedir. Mirasçılardan birinin dahi eksik olması, sözleşmenin yokluğuna sebep olacaktır. Ancak mirasçılar, sözleşmeyi temsilci ile de akdedebilirler.
Eğer paylaşma sözleşmesinde yer almayan mirasçıyı temsilen hareket eden bir kimse var ve fakat geçerli bir temsil yetki yoksa, bu mirasçı onamadığı sürece paylaşma sözleşmesi askıda hükümsüzdür. Fakat mirasçı sonradan onayarak sözleşmenin hüküm kazanmasını sağlayabilmektedir. Mirasçı açıkça onamasa dahi eğer paylaşma sözleşmesine göre kendisine düşen hisseyi almışsa da sözleşme geçerli kabul edilecektir.
Paylaşma sözleşmesini yapan mirasçıların fiil ehliyeti var olmalıdır. Mirasçının sınırlı ehliyetsiz olması halinde ise yasal temsilcinin izni aranmaktadır. Sözleşmeyi doğrudan yasal temsilcisi de yapabilmektedir. Ancak velayet altındaki sınırlı ehliyetsiz için gerekmese de vesayet altına alınan sınırlı ehliyetsizler için ayrıca vesayet makamından izin alınması gerekmektedir.
İstisnai olarak paylaşmaya bir kayyımın katılmasını gerektiren bir düzenleme mevcuttur. Türk Medeni Kanunu’nun 648’inci maddesinde; “Açılmış mirasta bir mirasçının payını devralmış veya haczettirmiş olan ya da elinde mirasçıya karşı alınmış borç ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklı, sulh hakiminden bu mirasçının yerine paylaşmaya katılmak üzere bir kayyım atanmasını isteyebilir.” Hükmüne yer verilmiştir. Alacaklıların menfaatlerini korumak amacıyla tesis edilen bir hükümdür. Bu durumda istisnai olarak alacaklıların talebi üzerine, mirasçıyı temsilen fakat kayyımın atanmasını talep edenin çıkarları doğrultusunda paylaşma sözleşmesini kayyım yapacaktır.
IV. Paylaşma Engelleri
Paylaşma engelleri;
- Doğrudan kanundan doğan sınırlamalar,
- Mahkeme kararıyla doğan sınırlamalar,
- Mirasçıların anlaşmasından doğan sınırlamalar,
- Mirasbırakanın iradesinden doğan sınırlamalar olarak dörde ayrılmaktadır.
Mirasın paylaşılması açısından bazı engeller doğrudan kanundan doğmaktadır. Bu hallerde mutlak paylaşma yasağı bulunmaktadır. Dolayısıyla, bazı şartların varlığı halinde paylaşma yapılamayacağı gibi mirasçılardan birinin talebi üzerine hakim tarafından paylaşmanın ertelenmesi zorunludur. Örneğin cenin nedeniyle erteleme, eğer mirasın açılması anında mirasçı olabilecek bir cenin varsa paylaşmanın ertelenmesidir.
Mirasçılardan birinin, tereke borcunun paylaşmadan önce ödenmesini veya güvenceye bağlanmasını talep etmiş olması halinde de hakim tereke borçları ödenmeden veya yeterli güvence sağlanmadan paylaşmaya karar verememektedir.
Mahkeme kararıyla doğan sınırlamalar ise hakimin takdir yetkisinin bulunduğu engellerdir. Bu durumlarda hakimden paylaşmanın ertelenmesi istenebilmektedir. Paylaşma istendiği sırada eğer terekedeki belirli bir malın değeri veya terekenin tamamının değeri önemli ölçüde azalacak ise hakimden paylaşmanın ertelenmesi istenebilmektedir. Bu yol için gerekli ilk şart mirasçılardan birinin talebi; ikinci şart ise hâkimin erteleme talebinin haklılığına kanaat getirmesidir.
Tüm mirasçılar, kendi aralarında yapacakları bir sözleşme ile paylaşmayı erteleyebilirler. Fakat miras ortaklığının ilelebet devam etmesine, başka bir ifade ile paylaşmanın tamamen yasaklanmasına yönelik yapılan sözleşmelerin kesin hükümsüz olduğu kabul edilmektedir.
V. Paylaştırma Sözleşmesinin Geçersizliği
Türk Medeni Kanunu’nun 680’inci maddesinde; “Borçlar Kanununun geçersizliğe ilişkin genel hükümleri, paylaşma sözleşmeleri hakkında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. Paylaşma sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için mirasçıların fiil ehliyetinin bulunması, ayırt etme gücü olması gerekmektedir.
Mirasçılardan birinin ayırt etme gücünün olmaması durumunda sözleşme kesin hükümsüz olur. Bu durumda yasal temsilci tarafından sonradan onansa dahi geçerlilik kazanmamaktadır. Dolayısıyla kesin hükümsüz olan paylaşma sözleşmesinin tekrardan yapılması gerekmektedir.
Yazılı olarak yapılmayan bir yazılı paylaşma sözleşmesi ise kesin hükümsüzdür. Şekle aykırı bir paylaşma sözleşmesinin ifası halinde, bir elden paylaşma sözleşmesinin varlığından söz edilebilmekte ve geçerli olarak kabul edilebilmektedir.
İrade sakatlığına hükümler de paylaşma sözleşmesinde uygulanmaktadır. Mirasçılar açısından yanılma, aldatma veya korkutma halinden biri söz konusu olursa, ilgili mirasçının sözleşmeyi iptal hakkı doğmaktadır. Sözleşmenin tarafı diğer tüm mirasçılar olduğundan iptal hakkının bunların hepsine yöneltilmesi gerekmektedir.
Terekede taşınmaz bulunması halinde iptal hakkının kullanılmasından sonra yolsuz hale gelen tapu kaydının düzeltilmesi davası açılması gerekmektedir. İptal hakkının, yanılma veya aldatmanın öğrenilmesinden, korkutmada ise korkutmanın etkisinin ortadan kalmasından itibaren bir yıl içinde kullanılması gerekmektedir.
Gabin durumunda paylaşma sözleşmesi açısından edimler arasındaki açık orantısızlığın mirasçıların miras payları ile paylaşma neticesinden elde ettikleri tasfiye payı arasındaki farka göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak paylaşma sözleşmesiyle mirasçıların elde ettikleri değerlerin, miras paylarıyla birebir örtüşmesi gerekmemektedir. İradi paylaşma olduğu için mirasçıların farklı bir oran öngörmesi, kendi paylarının çok altında veya üstünde bir pay elde etmesi mümkündür. Sırf böyle bir paylaşmanın öngörülmüş olması aşırı yararlanmanın varlığını göstermemektedir. Ancak mirasçının zor durumda kalmasından, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden yararlanarak, mirasçıya paylaşma sözleşmesinde payının çok altında bir değer verilirse aşırı yararlanma söz konusu olabilmektedir. Aşırı yararlanmanın şartlarının oluşması halinde;
- Zarar gören taraf sözleşmeyi iptal edebilir ve eğer borcunu ifa etmişse verdiklerini geri isteyebilmektedir.
- İptal hakkını kullanmaksızın edimler arasındaki orantısızlığın giderilmesini isteyebilmektedir.
Muvazaa ile paylaşma sözleşmesinin yapılması halinde de alacaklılar tarafından dava açılarak işlem iptal edilebilmektedir. Muvazaa olsun veya olmasın, paylaşma sözleşmesiyle alacaklılardan mal kaçırılması halinde İcra ve İflas Kanunu hükümlerince tasarrufun iptali davası da açılabilmektedir.
Paylaştırma sözleşmesinin kanunun diğer emredici kurallarına, kamu düzenine, kişilik haklarına veya genel ahlaka aykırı olması halinde de sözleşme kesin hükümsüz olur.
VI. Yazılı Paylaştırma Sözleşmesindeki Borçların İfa Edilmemesi
Yazılı paylaştırma sözleşmesi sonrasında taraflar borçlarını ifa etmekten kaçınabilmektedir. İfa imkansızlığı veya borçlunun temerrüdü söz konusu olabilmektedir.
1. İfa İmkansızlığı
Alacaklı mirasçının edimini yerine getirmeyip edimler arasındaki değer farkını istemesi halinde tüm mirasçılar bundan etkilenmektedir. Alacaklı mirasçı kendi edimini yerine getirmek zorunda kalacak buna mukabil imkansızlıktan sorumlu mirasçı ise imkansızlaşan edimin tam değeri kadar tazmin yükümlülüğü altına girecektir.
Eğer imkansızlaşan edimin yerini kamulaştırma bedeli veya sigorta tazminatı gibi bir kaim değer almışsa, bu kaim değerin alacaklı mirasçıya verilmesi gerekmektedir. Eğer kaim değer, imkansızlaşan edimin değerinden azsa veya başkaca zarar doğmuş ise tazminat yükümlülüğünün devamı söz konusu olur. Aksinin kabulü halinde terekedeki kaim değerin tekrar paylaşılması gerekmektedir.
2. Borçlunun Temerrüdü
Paylaşma sözleşmesi ister iki taraflı ister çok taraflı sözleşme olarak kabul edilsin, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde temerrüt halinde kullanılabilecek seçimlik hakları düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 123 ila 125’nci maddeleri kıyasen uygulanacaktır. Elden paylaşmada bu hakların kullanılması mümkün değildir. Elden paylaşma tasarruf işlemlerinin tamamlanmasıyla kurulduğundan kural olarak temerrüt söz konusu olmamaktadır. Yazılı paylaşma sözleşmesinde borçlunun temerrüdü mümkündür.
Alacaklı ilk olarak aynen ifa ve gecikme tazminatı talep edebilecektir. Temerrüt halinde mirasçıya dönme hakkının verilmesinden ziyade somut olayın özellikleri dikkate alınmalı, dönme hakkının kullanılması dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmeyecek şekilde mümkün olmalıdır.
3. Zamanaşımı
Miras paylaşma sözleşmesinden doğan borçlara ilişkin özel bir düzenleme olmadığından zamanaşımına ilişkin genel hükümler uygulanmaktadır. Paylaşma sözleşmesinden doğan borçlar 10 yıllık zamanaşımına tabidir.
VII. Mirasçıların İfa Sonrası Sorumluluğu
Mirasçıların birbirlerine karşı sorumluluğu Türk Medeni Kanunu’nun 679’uncu maddesinde; “Paylaşmanın tamamlanmasından sonra mirasçılar, paylarına düşen mallar için birbirlerine karşı satım hükümlerine göre sorumludurlar. Mirasçılar, paylaşmada her birine özgülenmiş olan alacakların varlığını birbirlerine karşı garanti ettikleri gibi; borsaya kayıtlı olan kıymetli evrak dışında, alacağın mirasçının hakkına mahsup edilen miktarı için borçlunun ödeme gücünden adî kefil gibi sorumludurlar. Garantiye ve kefalete dayanan dava, paylaşma tarihinin veya daha sonra yerine getirilecek alacaklarda muacceliyet tarihinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” hükmüne yer verilmiştir. Paylaşma sözleşmesine konu olan mallar ile alacak hakları şeklinde ikili bir ayrım yapılmıştır
Mirasçılar paylaşılan mallardan birbirlerine karşı satım hükümlerine göre sorumludur. Maddede kast edilen, satış sözleşmesindeki zapt ve ayıp hükümleridir.
Mirasçıya verilen mallarda bir başka kimsenin üstün hakkı olması sebebiyle zapt gündeme gelebilmektedir. Satım hükümlerine göre eğer tam zapt söz konusuysa sözleşme geçmişe yönelik olarak kendiliğinden sona erer. Miras paylaşma sözleşmesinde satış sözleşmesinden farklı olarak mirasçı çoğu zaman payına karşılık olarak tek bir şey almamaktadır. Birden fazla şey aldığından kural olarak tam zapt söz konusu olmaz tazminat yükümlülüğü doğmaktadır.
Tazminat yükümlülüğü tereke borcu niteliğinde değildir. Bu sebeple diğer mirasçılar müteselsilen değil miras payları oranında sorumlu olurlar. Ancak zapt mirasçının payının tamamına ilişkinse sözleşmenin kendiliğinden sona ermesi söz konusu olabilmektedir.
Mirasçılar akdettikleri paylaşma sözleşmesinde kanundaki sorumluluk esaslarından farklı esaslar getirebilmektedir. Fakat sorumluluğu sınırlandıran anlaşmalar zapt ve ayıpta olduğu gibi kanuna uygun olmak zorundadır. Aksi halde yapılan bu sorumsuzluk anlaşmaları kesin hükümsüz olacaktır.
Garanti ve kefaletten doğan talepler bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bir yıllık zamanaşımı süresi kural olarak paylaşma tarihinden başlamaktadır. Sonradan yerine getirilecek alacaklarda ise muacceliyet tarihinden itibaren başlamaktadır. Paylaşma tarihinden anlaşılması gereken, yazılı paylaşma sözleşmesinde doğan borcun ifa edildiği andır.
Bizi Arayın : +90 212 909 86 34
Mail Gönderin : info@ballawfirm.com